Şair nedir?

Şair nedir?

Bu soruyu neden seçtiğimi düşünüp duruyorum, ama cevabın çok da yakın olmadığını hissediyorum. Kendimi bir şair olarak görüyorum; yine de bu sorunun cevabı, karmaşık ve girift bir bilmece gibi. Konuyu anlatmak zor görünüyor, ama cevabı biraz daha dikkatle okursan bulabilirsin.

Aslında cevabı çok basit:
Şair, hayata küsmekte olan bir kuldur. Buna inanmak istemedin, değil mi? Şair, bir ayrılığı ya da aşkı kendine düstur edinmiş kişidir.

Örneğin Yunus Emre, Mevlâna, Hz. Ömer, Necip Fazıl, Attilâ İlhan gibi isimler, bu ilkeler doğrultusunda şiirler yazmışlardır. Onların şiirleri, duygularını, düşüncelerini ve hayat görüşlerini yansıtır.

“Şair nedir?” sorusu hem basit bir şekilde yanıtlanabilir hem de derin bir felsefi sorgulamayı gerektirebilir. Şair, sözcükleri bir araya getirerek duyguları, düşünceleri, hayalleri ve bazen de dünyayı farklı bir bakış açısıyla ifade eden kişidir. Ancak tanım bundan ibaret değil; çünkü şair, aynı zamanda hayata dokunan bir ruh, derin bir hissedişin sahibidir.

 Söylediklerim, şairin hayata küsme eğilimi, ayrılık ve aşk gibi büyük duyguların ağırlığı altında yazması, onun insan olma hâlini ve duygusal karmaşasını ortaya koyuyor. Öyle ki, şair bir “kul”dur, ama sıradan bir kul değil; hislerini evrenselleştiren ve paylaşan bir kul.

Yunus Emre’nin insanı ve aşkı derinlemesine sorgulayan dizeleri, Mevlâna’nın semavi aşkı, Necip Fazıl’ın çalkantılı ruh dünyası, Attilâ İlhan’ın modern zaman melankolisi… Hepsi birer şairin kendi dünyasında bulduğu “ilke”lerle, şiirlerle hayat bulmuş.

Peki şiir nedir?
Bu sorunun cevabı yakında…