Cahiller 1-2-3 ve Şevket’in Kaderi

Cahiller – 1

Yazarım şiirleri dinlenilmez

Kazırım duvarları fark edilmez

 

Taşırım çuvalları param verilmez

Severim birini de karşılık vermez

 

Yazarım hikayemi okunulmaz

Bu karda yol açtım teşekkür edilmez

 

Taşıtırım sırtımda bu dertleri

Bir kişi yanımda durmaz

 

Belki bir gün ölürsem

Bir kişi bile tabutumu taşımaz

 

Ben olmasam anama

Kimsecikler bakmaz


Cahiller – 2

Gecenin bir yarısı ölü bulmuşlar beni

Sabahın beşi sarhoş

Altısı genç

Yedisinde aptal koymuşlar beni

 

Gecenin bir yarısı soğuk bulmuşlar tenimi

Sabahın beşi ayık

Altısı yaşlı

Yedisinde yine aptal vurmuşlar beni

 

Sabahın köründe boş bulmuşlar şişelerimi

Gecenin üçü aşık

Dördü bayık

Beşinde tipi kayık dövmüşler beni

 

Sabahın köründe hoş bulmuşlar yazımı

Gecenin üçü boş

Dördü mayhoş

Beşinde ağzı yırtık sövmüşler bana

 


Cahiller – 3

Kendimi yorgun argın biraz da psikopat gibi hissediyorum. 

 

Insanlara bakınca kararıyor içim 

Aynaya bakınca biraz tiksinti

Yollara bakınca biraz ben… 

 

Bulamıyorum kendimi evimde, 

Göremiyorum kendimi dışarıda 

Gülemiyorum filmlerde 

Ağlayamıyorum vedalarda

 

Gelmiyor birder bir göz yaşı 

Heykeş gibiyim artık

sanki uçsuz bucaksız bir uçurumdan atlıyorum

 

Artık içimder ağlıyor, 

İçimder gülüyorum. 

Ne gözlerim konuşuyor artık, 

Nede ellerim gidiyor yazmaya



Anlatılan

Şevket’in kaderi

Köyünde çocukluğunu geçirmiş Şevket, köyüne ne kadar çalışsa da hiç alışamamış ve ilk fırsatta ayrılıp İstanbul’a okumaya gitmiş. Ancak annesinin köyde hastalanıp yatağa düşmesiyle köyüne dönmek zorunda kalmış. Ama eli sadece yazmaya alışmış, çalışmaya değil. Bu haliyle ne Şevket köye alışabilmiş ne de köylüler Şevket’e.

Başlarda kaynaşmak için kahvehaneye gitse de bir türlü alışamamış. Bir süre sonra yaptığı tek şey sabah çalışıp akşam yazmak ve düşünmek olmuş. Tüm köy artık onu dışlar ve onun hakkında dedikodular çıkarmaya başlamış. Bir de şiirler yazdığını öğrenince onu meczup sanıp hiç konuşmamaya başlamışlar. Bu duruma ilk başlarda kızsa da sonraları bu durumdan faydalanıp köyü istediği gibi gezer, istediği saate içermiş. Ama bu durumdan da bir süre sıkılıp insanlara deli olmadığını kanıtlamak istemiş. Ancak ne çare, insanlar “delidir ne yapsa yeridir” diyerek ne parasını verir ne de onu dinlemiş.

Ve en sonunda vazgeçmiş insanlara deli olmadığını kanıtlamaktan. Hatta zevk almayı bırakıp “sadece çalış, uyu, anneye bak” şeklinde bir hayat sürdürüyormuş. Ama Şevket kadar konuşkan ve sosyal bir insana bu anlar zor geliyormuş. İntihardan onlarca kez vazgeçmiş, sırf annesine bakacak kimse yok diye…

 

Şevket, köyün dışlanmışı olarak yaşamaya devam etti. İnsanların gözünde deli damgası yemiş, onlardan uzak durmayı tercih etmişti. Bir yandan annesine bakarken, diğer yandan yazmaya ve okumaya kendini vermişti. Köy kütüphanesi onun sığınağı olmuştu. Kitaplar aracılığıyla dünyayı geziyor, farklı kültürleri tanıyordu. Ancak iç dünyası ne kadar zenginleşse de, dış dünyada yalnızlığı giderek artıyordu.

Bir kış günü, annesi yine ağır hastalandı. Köy doktoru, Şevket’e annesinin durumunun ciddi olduğunu söyledi. Şevket, gece gündüz annesinin başında bekleyerek ona son nefesine kadar eşlik etti. Annesinin ölümüyle Şevket, hayatında en büyük kaybını yaşamıştı. Artık tek başına kalmıştı.

Annesinin mezarını ziyaret ettiği günlerde, köyün kenarındaki ormana gider, annesiyle ilgili anılarını yazardı. Bir gün, ormanda gezinirken ayağı kaydı ve derin bir obruğa düştü. Köylüler, Şevket’in çığlıklarını duysa da, “Delidir, ne yapsa yeridir.” diyerek yardım etmek yerine evlerine çekildiler.

Şevket, obrukta günlerce yalnız başına kaldı. Suyu ve yiyeceği tükenmişti. Soğuktan titriyordu. Son anlarında, annesini ve köyünü düşündü. Keşke onlar daha iyi davranabilseydi diye içinden geçirdi. Gözlerini kapattığında, yüzünde buruk bir tebessüm vardı.

Köylüler, birkaç gün sonra Şevket’i obrukta ölü buldular. Cenazesi sessiz sedasız toprağa verildi. Kimse onun için ağlamadı, kimse onu hatırlamadı. Şevket, hayatı boyunca dışlandığı köyde, ölümünde de yalnız kalmıştı. Sadece köyün imamı, iç cebinde bulduğu ıslanmış olan defteri kurutarak köylülere ve ondan sonra tüm şehirde yayınlattı. Tüm bu yaşananlardan pişman olan köy halkı, Şevket’in defterinde ıslanmamış olan sayfalardaki şiirleri okullarda ve günlük hayatta okutmaya başladı.